Üniversitede eğitim görürken, Kişilik Psikoloji Dersinin öğretmeni Prof. Dr Gül Aydın sınıfa ödev vermişti. Hiç birimiz verdiği ödevi yapamamıştık. Bir öğrenci yapamadığını söyledi. Biz de onu desteklemiştik. Öğretmenimiz, ‘Ben bunu asla kabul etmiyorum, siz üniversite denilen dişli canavarın elinden kurtulup, buraya geldiniz’ dedi. Biz sınıfça çok şaşırdık ve okuduğumuz alanı daha bir önemsemiştik.
Önce, öğrencinin severek okuyabileceği, hayatı boyunca severek çalışabileceği bir hedefi olmalı. Öğrencinin yetenekleri hakkında algısını, ilgisini ve değerlerini belirlemek için, Prof. Dr Yıldız Kuzgun’un 230 soruluk Kendini Değerlendirme Anketi mutlaka uygulanmalıdır. Belirlediği hedefi gerçekçi olmalı. Acaba yetenekleri onu hedefine ulaştırabilecek mi? Yetenekleri; kendisi, ailesi ve öğretmeni tarafından görülmemiş olabilir. Yeteneklerin büyük bir çoğunluğunu ilgili öğretmen görür. Ne anlatırsa kelimesi kaçırılmadan dinlenen ve ne anlatırsa hiç dinlenmeyen öğretmenlerin olduğu bir gerçektir. Bu durum, öğrenci ve öğretmen için oldukça karmaşık bir durumdur, öğrenciye göre değişebilir.
Eğer öğrenci ailesinin desteği ile sevdiği alanı belirledi ve o alanı kazanabilecek yeterliliğe geldi ise, kendisi ve ailesini mutlu edeceği, hangi semtte oturacağı, kiminle evleneceği, çocuklarını nasıl yetiştireceği belirlenir. Çoğu öğrenci için bu böyledir ancak hepsi için kesin değildir. Okul zamanında destek alamadığı ve başarılı olmadığı için kapasitesinin altında işlerde çalışan, bilinçli alan seçimi yapmadığı için istemediği mesleklerde çalışan insanlar vardır. Sonuç mutsuzluk. Okulda başarılı olan, hayatta başarılı olacak diye bir şey yoktur. Ya da okulda başarısız olmuş öğrenci için de her şey bitmiş değildir.
İzmir’de liselerde bir araştırma yapılmış 'Okulda başarılı olan öğrenciler, hayatlarında başarılı mı?' diye. Bir grup öğrenci, okul hayatında başarılı ve gerçek hayatta da başarılı çıkmış. Bir grup öğrenci, okulda başarılı hayatta başarısız olmuş. Bir grup öğrenci okulda başarısız, gerçek hayatta başarılı olmuş. Bu araştırmayı okul hayatında çok başarılı olmuş mimar arkadaşıma anlattığımda ‘bizim sınıfta tembel bir çocuk vardı, şu an iplik tüccarı olmuş’ dedi. Uyum zekası, daha ölçülmemiş ve adı konulmamış çok sayıda ve çeşitlilikte yetenekler vardır. Aynı meslekten iki kişi vardır. Birisi çok başarılı, birisi yeterince değil. İkisi de severek mesleği seçmiş ve uyum zekaları birbirine yakın olabilir.
Öğrenciler neden yeteneğine uygun başarı gösteremez? Ailesi kendisi ile yeterince ilgilenmemiş olabilir. İlgilenmesi için ailenin mutlaka üniversite mezunu olması gerekmez. Okuma yazma bilmeden çocuklarını çalıştıran anneler vardır. Söz yazarı Aysel Gürel; çocukları ilkokulu okurken, bütün sınıfları onlarla birlikte okuduğunu söylemiştir. İzmir’de görev yaparken ilk çalıştığım okul gecekondu bölgesi ve pilot bölge idi. Sonraki okulum başarı açısından İzmir’in en iyi okulu ve çok çalışkan, uyumlu öğretmenlerin çalıştığı yerdi. Büyük çoğunluğunun çocukları yurt dışında burslu eğitim almış ve almaktaydılar. Bu durum tesadüf mü acaba? Yoksa bir çabanın sonucu mu? Bazı anne-babalar elinden geleni yapmasına rağmen amaçlarına ulaşamazlar. Yapılan bir araştırmaya göre bazı insanların sürekli sorunlu olmalarının nedeni doğuştan gelen dürtülerini erteleyememekten kaynaklanırmış.
Bazı öğrenciler, matematik ve fizik gibi soyut derslerde öğrenilmiş çaresizlik duyguları yaşamaktalar. Bunun anlamı ‘Ben ne yapsam ne etsem bu dersi başaramam’. Bu derslere alışmak, sevmek bir Türkiye Coğrafyası, Ülkeler Coğrafyası Dersi gibi değildir. Bir tarafta, Iğdır Ovasında yetişen ürünler, Fransa’nın üzüm bağları ve şarapları diğer tarafta ise polinomlar, denklemler, kimyasal formüller vb. Bilim ve teknolojinin gelişmesi için de önemlidir. Belki de sevmeyi çalışsa öğrenci, en sevdiği ders olabilir. Sevmek için biraz çaba ve etkinlik gerekir. Ertürk’e göre; eğitim istendik ve kasıtlı davranış değiştirme sürecidir. Bu sorun ders öğretmeni, aile öğrenci işbirliği ile etkinlikler yaparak kaldırılabilir. Kurslara katıldığımda, üniversite sınavında, matematik ve fizik, kimya, biyolojiden tüm soruları doğru yapan öğrencileri gördüm. Okulumuzdaki matematik öğretmenlerine sordum. Normal bir öğrenci iyi bir eğitim alsa ne kadar soru yapabilir diye sordum. Hepsini yapabileceğini söylediler. Öğrencilere, üniversite sınavında danışmanlık yaparken, matematik alanında kendilerine hiç güvenmeyen öğrencilere, TYT matematik sorularına mutlaka bakmalarını ve
çözmelerini öneriyordum. Onlar da hiç bakmayacaklarını nasıl olsa doğru soru
yapamayacaklarını söylüyorlardı. Benim de iyi bir matematik temelim yoktu. Kazandığım alanı çok sayıda sosyal ve türkçe sorusu yaparak kazanmıştım. Onlar için TYT matematik sorularının başına geçtim ve yazarak ve çizerek 18 soru yaptım. Aklımda kalan ne bir formül vardı ne de bilgi. O zaman her normal öğrenci benim kadar matematik sorusu yapabilirdi.
Lise öğrenimimde, ailemden ayrıydım. Üniversite öğrencileri ile aynı yurtta kalıyorduk. Birçok lise birincisi, birinci sınavı (ÖSS- TYT eşit) kazanamamışlar ve yabancı dil öğretmenliklerine lise birinciliği kontejanı ile yerleşmişlerdi. Bunu duyunca kendimden umudum kalmamıştı. Her öğrenci özeldir. Çok çalışkan bir öğrenci bir yere yerleşemeyebilir ancak çok kitap okuyan bir öğrenci mutlaka bir alana yerleşir. Severek yaptığım mesleğimi çok kitap okumama borçluyum. Matematik, fen alanından iyi bir temelim yoktu. Çok kitap okuyan bir öğrencinin bir meslek sahibi ve düzgün bir insan olmaması mümkün müdür?
Öğrenciler, daha önce deneme sınavlarından düşük puan almış olabilirler. Ancak ÖSYM’nin hazırladığı sorulardan mutlaka daha yüksek puan alacaklardır, çünkü ÖSYM’nin soruları oldukça kalitelidir. %10 u çok kolay, %20 si kolay, %40-45’i herkesin çözebileceği zorlukta, %20 si orta derecede zorlukta, %10 çok zor. ÖSYM’nin Üniversite sınavı, daha önceki yapılan ÖSS sınavında; öğrenciyi, eğer öğrenci hasta olmadı yada olağanüstü bir durum yaşamadıysa, %5 yüzdelik dilimde yakaladıysa, ÖYS sınavında, %5 yüzdelik dilimde yakalıyordu. Çok kolay olan soruları, bir ilkokul öğrencisi yanıtlayabilir. Çok kolay olan soru ile çok zor olan soru eşit puan değerindedir. Her soru kıymetlidir, harcanmamalı. Öğrenci biraz dikkatli olarak ve aklını iyi kullanarak bildikleri ile 15-20 soru daha fazla yapabilir. ‘İlk
yaptığınızı en iyi şekilde yapın, belki dönüp tekrar yapmak için zamanınız olmayabilir’(Japon atasözü). Bütün öğrencilerin matematik yada Türkçe doğruları yanlışları hesaplanır ortalaması bulunur. Öğrencinin yüksek puan alması için bu ortalamadan hızla artı yönde uzaklaşması gerekir. Sorular zor olunca ortalama düşük olacak, kolay olunca yüksek olacaktır. Ortalamadan uzaklaşması da artı veya eksi standart sapma puanıdır.
Bu sınavda; hedefi olmayan ve sınava hazırlanmayan öğrenciler sınav kaygısı
yaşamayacak. Hedefi olan ve sınava çok iyi hazırlanan ve kendine güveni iyi olan öğrenci hafif kaygılanacak ve sınav anında soruları rahatlıkla çözdüğünü görünce sınav kaygısını aşacak. Kaygıyı en yoğun yaşayacak olan öğrenciler; hedefi olan ve sınava iyi hazırlanamayan, kendine güvenemeyen, kazanmakla ve kaybetmek arasında uçurum yaşayan, bildiği yerlerden soru gelirse başarılı olacaktır, bilmediği yerlerden soru gelirse başarısız olacaktır. Bütün üniteleri öğrenen ve hazırlanan öğrenciler işi şansa bırakmayacaktır.
Öğrenci bu yıl kapasitesi altında başarı gösterebilir, istediği yere yerleşemeyebilir. Tıp Fakültesine girebilecek öğrenci istemediği bir alana kayıt yaptırıp, okurken ders çalışırsa Tıp Fakültesini kazanacağını düşünür, bu oldukça zordur. Kendi kapasitesine uygun olmayan okulda, kendisini ders çalışmaktan uzaklaştıracak olaylar kendisini beklemektedir. En iyisi; bir yıl daha hazırlanıp istediği bir alana yerleşmesi. Bir yıl kayıp önemli değildir, sevilmeyen bir işte bütün yıllar kayıptır.
Hatice SAĞLAM ÖZDEMİR
09.06.2021. İstanbul
Comments